Büyük Hun İmparatorluğu’nun dağılması üzerine, Hunların büyük bir kısmı Volga ırmağı üzerinden Batı’ya doğru göç ederken, bir bölümü de Güneye doğru inmiştir. Güneye inen Hunlar daha sonraları Ak Hun İmparatorluğu’nu kurmuşlardır. Ortadoğu Hunları da denen Ak Hunlar, bir yüzyıldan fazla bir süre Horasan, Pencap, Afganistan, Hindistan, Harezm, İran ve Doğu Türkistan bölgelerinde egemen olmuşlar ve imparatorluklarını sürdürmüşlerdir.
Özellikle Çin kaynaklarında Ak Hunlar hakkında geniş bilgi vardır. Bir süre Türkistan’a egemen oldukları için Çinlilerle zaman zaman karşılaşmışlardır. Çin kaynaklarının yanı sıra eski İran, Latin ve Bizans kaynaklarında da Ak Hunlar hakkında bilgilere rastlanmaktadır. Batı Hun İmparatorluğu’nun kuruluş döneminde Ak Hunlar da Afganistan ve Kuzey Hindistan’da kendi imparatorluklarını kurmaya çalışıyorlardı. Ak Hunların o devirde İran’a egemen olan Sasanilerle çok yakın ilişkileri ve savaşları olmuştur. İslam kaynaklarında da Sasani devleti ile ilgili bölümlerde dolaylı biçimlerde Ak Hunlar devleti ile ilgili bilgiler verilmektedir. Son zamanlarda Hindistan’da yapılan tarih çalışmalarında da Ak Hunlar ve genel olarak Hunlar hakkında geniş bölümlere rastlanmaktadır.
Ak Hunlarla ilgili arkeolojik buluntular çok azdır. Ama tarihleriyle ilgili bilgi sağlayan öğeler arasında para ve kitabeler ön sırada yer alır. Para ve kitabelerin çoğu Doğu İran ve Afganistan yörelerinde ele geçmiştir. Bunların büyük bir bölümü Toraman ve Mihrakula dönemleri ile ilgilidir. Ak Hun paraları üzerinde yapılan çeşitli araştırmalar sonucunda bunların atlı, büst ve yarı drahmi tipi olarak üç türe ayrıldığı anlaşılmıştır.
Ak Hun devleti içinde bazı Moğollar ve İranlılar da yaşamışlardır. İmparatorluğun egemen öğesi ve toplumun çoğunluğu ise Hunlar’dan gelme Türklerdi. Ak Hun İmparatorluğu’nun diğer bir merkezi de Kunduz’da bulunan Huo kenti idi. Gor’dan sonra bu kent de önemli bir merkez durumuna gelmiştir. Huo da Toharistan bölgesinde yer alıyordu. Toharistan, Belh kentinin doğusuna düşen Ceyhun ırmağının güneyindeki Hulm, Kunduz, Iskamış, Talakan-Simigan, Bağlan gibi yerleri içine alan bölge olarak bilinmektedir. Türkçe kaynaklarda bu bölgeye Tukri veya Tukharistan adı da verilmektedir. Ak Hunların en son ve en büyük merkezleri, Bedahşan’ın batısında Himatala idi. Bu bölge dağları ve ırmaklarıyla çok verimli bir yerdi. Himatala, karlı dağın eteğinde yaşayanlar anlamına geliyordu.
Ak Hunlar bir süre, Orta Asya’da başka kavimlerle beraber yaşamışlardır. Bu ortak yaşayış süresi içinde kültürel açıdan karşılıklı bir alışveriş gerçekleşmiştir. Özellikle dil ve bazı gelenekler açısından çeşitli kavimlerin Ak Hunları etkiledikleri görülmüştür. Toharistan’a yerleştikten sonra ortaya çıkan Toharca dili aslında Ak Hun dilinden başka bir şey değildir. Toharca, diğer dillerden farklı bir yapıya sahipti ve yirmi beş harften meydana geliyordu.
Ak Hunlar’dan önce Toharistan bölgesine Kuşanlar egemendi. Ne var ki, bunlar daha sonraları bölünerek küçük beylikler biçiminde yaşamaya başladılar. Büyük Hun İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Orta Asya’da yaşamaya devam eden Hun kavimlerinin içlerinde Ak Hunlar en büyüğüydü. Daha sonraları koşulların zorlamasıyla güney bölgelerine doğru göç ettiler. Ak Hunlar Altay dağlarından Horasan’a, Toharistan’a ve sonra Hindistan’a inen bir kavim olarak görünmektedir. V. yüzyılın başlarında Ak Hunlar Ceyhun ırmağını geçerek, Sasani topraklarını işgal etme girişimlerinde bulunmuşlardır. Bu tür olaylar bir Türk istilası biçiminde İslam kaynaklarında yer almıştır. Ak Hunların önceleri Sogdiana’ya egemen oluşları Çin kaynaklarındaki karşılaştırmalardan anlaşılmaktadır. Sogdiana ile beraber Semerkand yöresinin de yeni egemen gücü Ak Hunlar olmuşlardır. Ceyhun ırmağını geçen Ak Hunlar V. yüzyılın başlarından sonra Sasani devletinin doğu ve kuzeydoğu bölgelerini istila etmeye başladılar. Ak Hunların güneye doğru inişleri Ön Asya’nın tüm ülkelerini ve buralarda yaşayan kavimleri sarsmıştır. V. Behram Gur’un saltanatı sırasında (420-438) Ak Hunlar Ceyhun ırmağını Tirmiz bölgesinden geçtiler. Bu geçiş sırasında Ak Hunlar üçyüz bin kişi kadar bir topluluktu. Ak Hunların Sasani ülkesine girişleri karşısında Behram Gur’un pasif kalması devleti bir şaşkınlık dönemine soktu. Ak Hun Hükümdarı Hakan Horasan’dan ilerleyerek Rey önlerine kadar geldi. Sasaniler, Ak Hunlara büyük miktarda para vermeyi önerdiler. Ak Hunlar bunu kabul etmediler. Kuşmuhan bölgesinde Hakan ve Ak Hunların gelişigüzel karargâh kurduğunu öğrenen Sasani Hükümdarı Behram Gur, Ak Hunların üzerine ansızın bir baskın düzenledi. Gece yapılan baskından Sasaniler kazançlı çıktılar ve Ak Hunları dağıttılar. Ak Hunların başı Hakan savaş alanında öldürüldü ve eşyası yağma edildi. Baskın sonucu dağılan ve hükümdarları Hakan’ı yitiren Ak Hunlar bu kez Ceyhun ırmağının karşı sahiline geçtiler. Ceyhun ırmağına kadar olan bölge böylece Ak Hunlar’dan temizlenmiş oldu. Sasaniler Kuşmihan zaferini belgelemek için buraya bir anıt yaptırdılar. Sasaniler bu zaferden sonra Belh kentini yeniden ellerine geçirdiler. Kuşmihan yenilgisinden sonra Ak Hunlar uzun süre başsız bir biçimde dolaştılar.
Sasaniler doğu sınırlarında yaşayan Ak Hunlar’dan bir süre sonra rahatsız olunca bu kavimin üzerine yeniden bir ordu gönderdiler. Ne var ki, bu kez Ak Hunlar Sasanileri yendi ve Sasani ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Bu zafer üzerine Ak Hunlar daha önce yitirdikleri toprakları yeniden geri aldılar. Bu zaferi Ak Hunlara kazandıran hükümdarın adı Ahşunvar idi. Bu hükümdarın bir adı da Aksuvar’dı. Aksuvar döneminde Sasani ve Ak Hun ilişkileri yoğun olmuştur. Sasani devletinde bir taht kavgası ve Firuz’un başa geçmesi sorun olunca, Aksuvar işe karıştı ve bazı koşullarla Firuz’un tahta geçmesini destekleyebileceğini bildirdi. Ak Hunlar otuz bin kişilik bir ordu ile Sasani devleti sınırları içine girdiler ve Firuz’u destekleyerek tahta geçmesini sağladılar. Firuz başa geçince Ak Hun ordusuna büyük hediyeler verdi ve Ceyhun üzerindeki Tirmiz ile Vasgirt bölgelerini Ak Hunlar’a terketti.
Beş yıl sonra Firuz ile Aksuvar’ın arası bozuldu. Barış görüşmelerinin birisinde Firuz kendi kızını Aksuvar’a vereceğini söylemişti. Aksuvar bu sözün yerine getirilmesini istedi. Firuz ise bu sözünü tutmadı ve bir cariyeyi kendi kızı gibi Aksuvar’a gönderdi. Cariye yaşamını yitirmemek için bu hileyi Aksuvar’a anlattı. Aksuvar bunu anlayınca Firuz’un yardım için gönderdiği komutanlarını öldürttü. Firuz sahte prenses göndermenin cezasını komutanlarını yitirerek ödemiş oluyordu. Bunun üzerine Sasaniler Ak Hunlara bir ders vermek üzere ordularını topladılar. Firuz sınır kasabası Balam’ı işgal etti ama, Aksuvar ile karşılaşamadan geri döndü. Bundan sonraki on yıllık dönemde Ak Hunlar ile Sasaniler arasında pek önemli bir olay görülmedi. 475 senesinde Firuz Aksuvar’a karşı yeni bir sefer düzenledi. Aksuvar da Firuz’a iyi bir ders vermek üzere, Türklerin savaş taktiklerinden olan Turan taktiğine benzer bir düzen hazırlamak için çalışmalar yaptı. Ak Hunlar, Sasaniler ile düz bir arazide karşılaşmaktansa, orduyu dağlık bir bölgeye çekmeyi kararlaştırdılar. Firuz hiç önlem almadan geçitlerden geçiyordu. Nitekim, Sasani ordusu geçitleri arkasında bırakınca, Ak Hunların artçı güçleri Sasani ordusunu çember içine almış oldu. Aksuvar, Firuz’un ayaklarına kapanıp özür dilemesi koşuluyla çemberi açabileceğini bildirdi. Uzun tartışmalardan sonra Firuz bu koşulu kabul etti. iki ordunun askerleri manzarayı ibretle seyretti. Böylece savaş yapmadan iki ordu ayrıldılar.
Firuz kırılan gururunu kurtarmak için yeniden Ak Hunlara karşı bir sefer hazırlamaya başladı. Çevresi bunun yanlış olacağını ısrarla belirtiyordu ama Firuz intikam hırsıyla doluydu. Sınırdaki düzenlemeler Ak Hunların zararına geliştiği için Aksuvar Sasanilere yeniden savaş açtı. Sasani ordusu savaş alanına gelmeden önce Aksuvar derin hendekler kazdırdı ve üzerlerini örttürdü. Kendi askerlerinin bildiği küçük geçitler bıraktı ve düşmanını aldatmak için ordusunu önce geri çekti. Bunu gören Firuz ordusuna saldırı emri verdi. Örtülü hendeklerin üzerinden geçerken Sasani ordusu büyük kayıplar verdi ve Firuz da hayatını kaybetti. Sicistan Valisi Suhra, Aksuvar’a bir saldırı düzenledi ama, sonradan Sasaniler ve Ak Hunlar barış yaptılar. Vali Suhra’nın yardımıyla Kavad Sasani tahtına geçti, iç karışıklıklar sonucunda Kavad tahttan indirilince, Ak Hunlara sığındı. Birkaç yıl sonra Ak Hun desteği ile yeniden Sasani devletinin başına geçti. Kavad bu durumda Ak Hunlara büyük miktarlarda para ödedi. Ayrıca Ak Hun hükümdarının korunmasını da kabul etti. Sasaniler daha sonraları Bizans’a karşı yaptıkları savaşlarda Ak Hun ordusunun desteğini aldılar.
Ak Hunlar Belh kentini ele geçirdikten sonra Sasanilerle savaşmaya başladılar. Kuşan devletinin çöküşünden sonra ortaya çıkan bazı prenslikleri Ak Hunlar kolaylıkla kendi egemenlikleri altına aldılar. Öncelikle Kuşan-Kidara prensliğini ortadan kaldırdılar. Bu tür prensliklerin ortadan kaldırılmalarından sonra sıra Hindistan’ın işgaline gelmişti. Ak Hunlar 480 yılında Hindistan’a ilk saldırılarını yaptılar ve bir süre sonra Kuzey Hint bölgesini egemenlikleri altına aldılar. O sıralarda Hindistan’da devlet kurmuş olan Guptalar Ak Hunların saldırılarını bir süre için durdurabilmişlerdi. Hindistan’a yapılan akınlar sırasında Ak Hunların başında Toraman adlı bir hükümdar bulunuyordu. Kazılardan çıkan paralar ve kitabeler ile o dönemin tarihi hakkında bazı bilgiler elde edilmiştir. Toraman dönemi ile ilgili olarak üç ana kitabe vardır. Birincisi Eran kitabesidir ve Sağar bölgesinde bulunmuştur. İkincisi Pencap’ın kuzeyinde bulunan Kura kitabesidir. Gwalior kitabesi ise son bulunandır. Bu üç kitabe ile Toraman dönemi aydınlığa kavuşmuştur.
Ak Hunları Kuşanların izleyicisi olarak görenler Toraman’ın temelde bir Kuşan Prensi olduğunu da ileri sürmüşlerdir. İskender ve Kuşan Hükümdarı Kanişka’dan sonra Toraman Hindistan’ın üçüncü fatihidir. Toraman, Guptaların iç karışıklıklarından yararlanarak Kuzey ve Batı Hindistan’ın iç bölgelerine kadar ilerledi ve Pencap bölgesi tümüyle Ak Hun denetimine girdi. Asya’nın sert kara ikliminden sonra Hindistan’ın sıcak iklimi Ak Hunları sarstıysa da zamanla buraya alıştılar. Valahbi racalarından Batarka, Toraman’ın iç bölgelere doğru ilerlemesini durdurmayı başardı. İki taraf arasında çıkan savaşta Toraman başarısızlığa uğradı. Toraman’ın ölümünden sonra Ak Hunlar duraklama dönemine girdiler.
515 yılında Toraman’dan boşalan Ak Hun tahtına oğlu Mihirakula geçti. Hintliler Mihirakula’yı budizmin düşmanı, kan dökücü hakan olarak tanımlamışlardır. Bazı tarihçiler bu hükümdara Hindistan’ın Attila’sı da derler. Gerçekten de yeni Ak Hun İmparatoru sürekli olarak seferler ve akınlar düzenlemiş, ülkesinin sınırlarını genişletmiştir. Mihirakula’nın oturduğu merkez Sakkala idi. Burası İndu akarsu bölgesinde, şimdiki Sialkot kasabasıdır. Mihirakula döneminin en güçlü hükümdarıydı ve budistlere karşı amansız düşmanlık gösteriyordu. Savaşlardan sonra Sakkala’ya döndüğünde kardeşini tahtta görünce kenti yeniden kuşatarak başa geçti. Daha sonraları Gandara bölgesini aldı ve tüm budist tapınaklarını yerle bir etti. Ordusundaki süvari birliklerine filleri de ekleyerek değişik bir ordu düzeni oluşturdu. İmparatorluğun yönetimi gereği Keşmir bölgesindeki Sakkala merkez olmuştu. 530 yılına kadar Ak Hun akınları tüm Hindistan bölgesinde sürdü. Ne var ki, Citraküta kentini ele geçirdikten sonra Ak Hun saldırıları bir durgunluk dönemine girdi. Bu tarihten sonra Ak Hunlar pek bir başarı gösteremediler ve gerileme dönemine girdiler. Ak Hunlar için genel çöküntü havasının estiği 550 yılında Mihirakula öldü. Yerine kimin hükümdar olduğuna dair kesin bilgiler yoktur. Sonraki kaynaklar Ak Hun İmparatorluğu sınırları içinde kendi başına buyruk prenslik ve beyliklerden söz ederler.
VI. yüzyılın başlarında Ak Hunlar ile Sasaniler arasındaki sınır Hazar Denizi’nin güneydoğu köşesinde bulunan Gürgan kentinden geçmekteydi. Ceyhun ve Seyhun ırmakları arasındaki bölge de Ak Hunların denetimindeydi. Ak Hunlar İran’dan başlayarak Orta Asya’nın iç bölgelerine kadar uzanan ve Hindistan’ın yarısını sınırları içine alan geniş bir imparatorluk kurmuşlardı. Sonraları Orta Asya ve Türkistan bölgelerinde sahipsiz biçimde yaşayan Hun İmparatorluğu kalıntısı kavimler Ak Hun İmparatorluğu içinde yerlerini almışlar ve Ak Hunların savaşlarına katılmışlardı. Çin ile de komşu olan Ak Hunlar, daha çok güney ve batı ile uğraştıklarından bu ülkeye dönük sefer düzenlememişlerdir.
Asya’nın ipek ticaretini elinde tutan Ak Hunlar, Avarlar ile belirli bir siyasal denge oluşturmuşlardı. Bir süre sonra tarih sahnesine Göktürkler çıkınca bu ekonomik ve siyasal denge bozuldu. Göktürkler kendi imparatorluklarını kurarken yavaş yavaş güneye doğru da iniyorlardı. Orta Asya’ da Göktürk egemenliğinin tam olarak kurulabilmesi için Ak Hun devletinin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu arada Sasani İmparatorluğu’nun başına da Anuşirvan adlı güçlü bir imparator geçmişti ve devletinin yıkılan onurunu Ak Hunlara karşı yeniden kazanmak istiyordu. Sasaniler ile Göktürkler yavaş yavaş Ak Hun devletinin ortadan kaldırılması için anlaştılar ve beraberce hareket etmeye başladılar. Bunun üzerine Ak Hunlar da Çin’e elçi göndererek işbirliği kurmak istediler.
Göktürk İmparatoru İstemi Kağan Sasanilerle akrabalık kurdu ve onlarla ortak hareket ederek Maveraünnehir bölgesini ele geçirdi. Nesef ve Karşi kentlerini de aldıktan sonra Nahşab kenti önünde Ak Hun ordusu ile karşı karşıya geldi. Göktürkler üstün Ak Hun orduları karşısında ancak savaşın sonuna doğru zor bir zafer kazandılar ve Ak Hunların komutanı Varz bu savaşta öldü. İstemi Kağan’ın zaferi üzerine Sasani ordusu da Belh kentine girdi, Toharistan ve Zabulistanı ele geçirdi. İki ordunun saldırıları karşısında Ak Hun İmparatorluğu ani bir çöküşe uğradı ve toprakları Göktürkler ile Sasaniler arasında paylaşıldı. Sasaniler Semerkand bölgesine kadar olan bölgeyi kendi sınırları içine aldılar.
Asya’nın ekonomik yazgısını etkileyen İpek Yolu yıllarca Ak Hunların elinde olmuştu ve Göktürklerin egemenliğine girdikten sonra da Ak Hunlar bu ticareti sürdürmek istediler. Ne var ki, kendilerine rakip olarak çıkan diğer kavimler yüzünden bu üstünlüklerini de yitirdiler, İpek Yolu tümüyle Göktürk İmparatorluğu’nun denetimine girdi.
Ak Hunlar kendi imparatorlukları yıkıldıktan sonra da Toharistan bölgesinde yaşamlarını sürdürdüler. Siyasal açıdan fazla etkili olamadıklarından bundan sonraki dönem ile ilgili olarak Ak Hunlar hakkında fazla bilgi yoktur, ancak Göktürklerin kesin yönetimi altına girince Toharistan’da Göktürklere bağlı olarak oluşturulan bir devletin yönetimini yine Göktürklerin koruması altında kabul ettiler. Uzun zaman içinde Ak Hunlar Göktürk İmparatorluğu’nun vatandaşı oldular ve imparatorluk içinde eriyip gittiler.
Daha sonraları Müslümanlığın yayılmasıyla güney ve batı bölgelerinde yaşayan Ak Hunlar bu dini benimsediler. 662 yılında Toharistan’da Müslüman yönetiminden hoşnut olmayanlar ayaklandılar ve 667 yılında İslam orduları ile Ak Hun ordusu savaştı ve Müslümanlar Ak Hunları Kuhistan bölgesine kadar sürdüler. Kuhistan çok dağlık bir bölge olduğundan Ak Hunlar burada kendilerini koruyabildiler. Arapların egemenliğini bir türlü kabul etmek istemeyen Ak Hunlar sonunda Araplarla anlaşmaya vardılar ve reisleri Nizek Tarhan, Ak Hun saldırılarını durdurdu. Nizek Tarhan Müslümanların anlaşmadan vazgeçeceklerini anladığı zaman hemen askerlerini topladı ve kendi bölgesinin önemli yerlerinde önlemler aldırdı. Müslüman orduları birkaç yönden bu bölgeye gelerek Ak Hunların merkezlerini ve kalelerini çevirdiler. Nizek Tarhan ve adamlarını öldürdüler. Müslüman istilasından sonra Ak Hunlar tarih sahnesinden çekildiler. Zamanla etnik karakterlerini de yitirdiler. Son araştırmalara göre, Afganistan’ın Feyzabad bölgesinde yaşamakta olan Yeftali halkının Ak Hunların torunları olduğu ileri sürülmüştür.
Ak Hunlar Büyük Hun İmparatorluğu’nun güney kanadı olarak yeniden büyük bir imparatorluk kurmuşlar ve bunu uzun bir süre yaşatmışlardır. Göktürk ve Sasani saldırılarından sonra imparatorlukları yıkılınca bu bölgede çeşitli devletler ve beylikler ortaya çıkmıştır. Kengineler, Karlıklar, Gurlular, Gucarlar, Midler bunlara örnek olarak gösterilebilir. Gurlular ve Karluklar gibi Ak Hunların devam eden boyları daha sonraları yaşadıkları bölgelerde yeni devletler kurmuşlardır. Özellikle Gurluların devleti Hindistan’da etkin olmuştur. Hindistan tarihinde Gurlular ile beraber Gucarların da önemli yerleri vardır.
Ak Hunlar da kendilerinden önce bu bölgede devlet kurmuş olan Kuşanlar gibi budisttiler. Her ne kadar imparatorları budizme karşı savaş açmış ve budistlerin tapınaklarını yakıp yıkmışsa da Ak Hunlar’da toplum olarak budizm dini yaygınlık göstermiştir. 400 yıllarına kadar Orta Asya steplerinde yaşayan Ak Hunlar 425 yılında Afganistan’a girmişler ve bu tarihten sonra da tarih sahnesinde yükselmeye başlamışlardır. Güney bölgelerine yaptıkları akınlarda budistlerle karşılaşmışlar, onların etkisi altında kalarak bu dine inanmışlardır. İmparatorluğun yıkılmasından sonra beliren Müslüman akımları Ak Hunları daha sonra da İslamiyet’e yöneltmiştir.
Batı kaynaklarında Ak Hunlara “Eftalitler” veya “Eftalit İmparatorluğu” adı ile rastlanmaktadır. Çinliler bu ulusa “Yeta”, Araplar “Hayta”, Hintliler “Huna”, Yunanlılar ise “Heftalit” demişlerdir. Hint kaynaklarında ayrıca Ak Hunlar için “Turuşka” yani “Türk” sözcüğü de geçmektedir. Bu durum da Ak Hunların Türk devleti olduğunu doğrulayan bir başka kanıttır.
Ak Hun İmparatorluğu’na Batı’da “Eftalits” denmesinin nedeni Bizans ve Yunan kaynakları dolayısıyladır. Bu sözcüğün kökeni Sasani İmparatoru Firuz’u yenen Aksuvar’ın diğer isminin Epthalanos olmasıdır. Eftalitler adına Batı kaynaklarında yapılmış değişik bilimsel çalışmalar bu devletin ve ulusun tarihini açıklığa kavuşturmuştur. İpek Yolu, Ön Asya, Hindistan, Sasaniler ve Göktürkler ile ilgili bilimsel çalışmalarda Ak Hunlar hakkında bilgiler edinilmiştir.
Ak Hunlar, devlet kurdukları bölgeye, çıkış noktası olan Orta Asya’nın geleneksel kültürünü taşımışlardır. Göçebe bir kavim olan Ak Hunlar devlet kurduktan sonra da göçebeliklerini sürdürmüşlerdir. Ak Hunların Orta Asyalı ve göçebe olmalarının yanı sıra bir üçüncü özellikleri de karakteristik bir Hun kavmi olmalarıydı. Böylece eski Hun kültürünü de sürdürmüşlerdir. Bu özelliklerin oluşturduğu Ak Hun kültürüne önceleri budizmin ve son dönemlerde de Müslümanlığın katkıları olmuştur. Tüm bu öğeler birleştiği zaman Ak Hun kültürünün genel çerçevesi ortaya çıkmaktadır. Ak Hunlar da at sırtında yaşayan bir kavimdi. Hem günlük yaşamda, hem de kültür ve sanatlarında hayvan konusuna önem veriyorlardı. Eserlerinde ve süslemelerinde hayvan motifleri göze çarpmaktadır. Göçebe yaşam çadır olgusunu da sürdürmüş, sosyal yaşam ve ilişkiler ile beraber kültür ve sanat olguları da buna göre biçimlenmiştir. Ak Hunların devlet kurdukları bölgelerde daha sonraları birçok devletin kurulması ve Ak Hunların göçebeliklerini sürdürmeleri yüzünden arkalarında kalıcı anıtlar bırakmamışlardır. Ak Hun kültürü ile ilgili en önemli bulgular yaşadıkları bölgelerde yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkarılan kitabeler ve bulunan paralardır. Bunların üzerindeki yazı ve şekillerin okunması ve yorumlanmasıyla Ak Hun tarihi ve kültürü gün ışığına çıkmıştır.
Ak Hun tarihi, Türk tarihi açısından ilginç olduğu kadar, İran, Hindistan ve Orta Asya tarihi açısından da ilginç verilerle doludur. Birkaç ülkenin üzerinde ve geçiş yollarında zor koşullarda imparatorluk kurabilen Ak Hunlar arkalarında incelenmeye değer bir tarih bırakmışlardır.
Ak Hun İmparatorluğu Hükümdarları
1) Aksuvar (420 – 470)
2) Toraman (496 – 502)
3) Mihirakula (502 – 530)
4) 530 – 562 yılları arasında kimin kağanlık yaptığı tespit edilememiştir.